
Ahsen Küçükçalık ART

Hakkında
“Genelde kafamda bir fikirle resim yapmaya başlarım. Ama süreç ilerlerken sanki resmin kendi özgür iradesi varmış gibi gelişimi eline alır ve yol boyunca kulağıma kendi isteklerini fısıldar ya da doğrudan kendi bildiği gibi davranır. Sonuçta ortaya çıkan, ilk başta aklımdan geçenden bambaşka bir şey olur ve bana bir hikaye anlatır. Bu hikayenin temel hissi diğer izleyicilere de geçer ve izleyenin içindeki bir yarayı iyileştirir.” yazının tamamını oku
Ahsen Küçükçalık
Bogazici Üniversitesi, İs İdaresi bölümünü bitirdikten sonra sigortacılık, dıs ticaret konularında sektörünün önemli sirketleri olan Commercial Union Sigorta, Koleksiyon Mobilya, Bilkont Dış Tic. gibi şirketlerde uzun yıllar çeşitli yöneticilik kademelerinde profesyonel olarak çalıştı. Tüm vaktini resim çalışmalarına ayırmak için Şahinler Holding Avrupa Serbest Bölgesi’ndeki Satış Pazarlama Müdürlüğü görevini 2019 yılında bıraktı. Tutkusu olan resim konusunda akademik eğitimi olmamakla birlikte, 2015 ve 2016 senelerinde iki yıl ressam Neslihan Can atölyesine devam ederek, yedi aşamalı realistik tarzda yağlıboya eğitimini tamamladı. 2017 senesinde Meksikalı ressam Omar Ortiz’in Fransa/Paris’teki kısa dönemli atölyesine katıldı. Oradaki tecrübelerini Türkiye’deki sanat severlerle de paylaşmak için 2018 yılında Omar Ortiz atölyesini İstanbul’da organize etti. Temel ve ileri düzey fotoğrafçılık eğitimleri de alarak kendi resmedeceği konuları fotoğraflamaya başladı. Bu sayede NFT ve dijital resim çalışmalarına da ilgi duymaya başladı. NFT çalışmaları OpenSea, Rarible ve Foundation pazar yerlerinde satıştadır.
2019 yılında Kırıntı Yayınevi'nden çıkan "Yarın Sevgililer Günüydü" adlı öykü kitabında bir öyküsü basıldı.
ÖDÜLLER
1. Büyük BİRESKU Resim Yarışması 2016 "Juri Özel Ödülü"
SERGİLER & FUARLAR
"Splendid" Karma Sergisi / Hüsrev Kethüda Hamamı / Ortaköy - Istanbul - Türkiye / 2022
BAF Bodrum Sanat Fuarı / Heredot Kültür Merkezi / Bodrum - Muğla -Türkiye / 2022
World Art Dubai / Dubai World Trade Center / Dubai - B.A.E. / 2022
IAAF İstanbul Sanat ve Antika Fuarı / Lütfi Kırdar Sergi Sarayı / Harbiye - İstanbul / 2021
"BİRESKU" Karma Sergisi / Zafer Galerisi - Ankara / 2019
"Simyacı" 1. Solo Sergi / Maji Luxury Art Gallery & Event / Nişantaşı - İstanbul / 2019
"The Rise of Light" Karma Sergisi / La Visione Gallery- Teşvikiye İstanbul / 2018
"Taş Plak " Karma Sergisi / NisArt Gallery - Teşvikiye İstanbul / 2018
"Yeni Yıl" Karma Sergisi / NisArt Gallery - Teşvikiye İstanbul / 2018
FİRAR – Bir Sanatçının gerçek yaşam öyküsü
Roma seyahatim sırasında Vatikan Sistin Şapel’ine adım attığım o nefes kesen anı dün gibi hatırlıyorum. Duvarlardaki Botticelli, Perugino, Signorelli, Rosselli, Michelangelo’nun resim ve heykellerine büyük bir şaşkınlık, hayranlık ve itiraf etmem gerekirse biraz da kıskançlıkla saatlerce öylece bakakaldığım o an; renkleri, kokusu, duyguları ile hafızamda capcanlı hala.
Çocukluğundan beri çizmekten, boyamaktan, tasarlamaktan zevk almış bir genç kız olarak sanatın bir dalında okumak isterken evrenin bir şakası sonucu Boğaziçi Üniversitesi "İş İdaresi" bölümünü bitirmiş ve uluslararası bir sigorta şirketinde çalışmaya başlamıştım o sıralar.
Sanatla ilgisi olmayan sektörlerde, çeşitli kademelerde geçen tüm başarılı profesyonel çalışma hayatım boyunca, tüm bu işlerimi severek büyük bir çoşku ile yapmama rağmen, içimdeki boşluk hissini dolduramadım. İçimde resim yapmam için beni çağıran ince cılız bir sesi hep duydum ama “ben kim oluyorum da sanat eğitimi bile almamış biri olarak o kadar güzel resimleri yapacağım” diyerek birkaç çelimsiz, başarısız girişim dışında kendimde resim yapma cesareti bulamadım. Bu yıllarıma "hapishane" yıllarım diyorum. Depresyona yatkınlıktan, özgüven eksikliğinden, ifade ve yaratıcılıktan yoksun geçen yıllar. Şimdi anlıyorum ki “başarı” bu dünyaya gelirken getirdiğimiz yaşam amacımızı yani kendi potansiyelimizi, gücümüzü ve özgüvenimizi ne kadar ortaya çıkardığımızla alakalıdır.
Birkaç yıl önce nihayet içimdeki bu çağrıyı dinledim ve sistematik bir şekilde resim yapmaya başladım. Her cumartesi realistik yağlıboya çalışmaları konusunda çok yetenekli bir ressamın atölyesine 2 yıl boyunca devam ettim. Bu süreçte sadece bana verilen ödevleri kopyaladım. Kendimi geliştirmek için kitaplar okudum, astroloji, feng-shui, fotoğrafçılık, photoshop, dans, aikido gibi dersler aldım. Sonradan fark edecektim ki birbirleri ile alakası yokmuş gibi görünen onca ilgi alanının aslında içimdeki sanatçıyı beslediğini farkettim. Ancak tekniğim ilerlemiş olmasına rağmen hala yaptığım resimlerde kendi sesimi ve rengimi göremiyordum.
Bir gün birkaç gündür üzerinde uğraştığım bir resmim önünde ilham eksikliğinden isyan etme noktasına geldiğim bir anda tüm yüreğimle kendi sesimi, kendi ifademi bulmaya niyet ettim. Tam da o anda hayran olduğum Leonarda Da Vinci'den bu resim boyunca bana yardım etmesini diledim. Evet doğru duydunuz. Leonardo Da Vinci’den yardım istedim. Saatler sonra resmin başından kalkıp birkaç adım uzaklaşıp karşımda duran tuvale baktım. Sanki elime sihirli bir değnek dokunmuştu. Gözyaşlarıma hakim olamadım. Bana yaratıcı ilhamımı verdiği, kendi ifademi, sesimi bulmama ve bunu çıkarmama izin verdiği için Yaradan'a şükrettim.
Şu andaki yaratım sürecim bir tür kanallık gibi. Genelde kafamda bir fikirle resim yapmaya başlarım. Ama süreç ilerlerken sanki resmin kendi özgür iradesi varmış gibi gelişimi eline alır ve yol boyunca kulağıma kendi isteklerini fısıldar ya da doğrudan kendi bildiği gibi davranır ve ben de bu akışa izin veririm. Sonuçta ortaya çıkan, ilk başta aklımdan geçenden bambaşka ve daha güzel bir şey olur ve bana bir hikaye anlatır. Bu süreç bendeki bir şeyi değiştirir, dönüştürür, iyileştirir. Bu dönüştürücü enerjinin hissiyatı izleyicilere de geçer ve izleyenin de içindeki bir yarayı iyileştirir.
Bu sevgiyi, şefkat ve güzelliği, şifayı dünya'ya resimlerimle yaymak benim görevim.
Dünyayı sevgi ve şefkat yönetsin !
MANİFESTO
Sanatın mutlaka bir toplumsal mesaj vermesi veya aktivist bir tavır sergilemesi gerektiği gibi bir inancı sahiplenmiyorum. Sanatın çirkinlikleri yüceltmek, “çirkinin estetiği" şekinle bir ifade ile bunu meşrulaştırmasını da anlamak istemiyorum. İflah olmaz bir iyimser olarak, herseyin iyiliğe hizmet ettiğini biliyorum. Bu iyimserlik derinlerdeki kötümseri duymamak için geliştirilmiş bir koruma mekanizması olsa da önceleri, şimdi kötümseri de sahiplenerek güzeli yaratmak için bir gereklilik olarak görüyorum.
Duygularımız düşüncelerimizi, düşüncelerimiz kelimelerimizi, kelimelerimiz de gerçekliğimizi yaratır., "Savaşa hayır” demek yerine "Bariş içinde olmak ne güzel olur " diyerek, odağı kötü ve çirkin olana değil, iyi ve güzel olana yönlendirmiş oluruz. Bu nedenle sanatta aktivist duruşu, eylemleri, sosyal mesajı, çirkinliği övmeyi reddediyorum.
Dünyamız ve doğaana bu kadar güzellik yaratmışken hiç mi o güzelliklerden örnek almayız ? Doğal olan güzellik ve sevgi ama özgür irade ile çirkinliği de yaratabiliriz tabi. Şu kutupluluk ilkesine de karşıyım. İyilik ve sevgi arttıkça, kötülük ve korku de artar inancı ile kötülüğün yine meşrulaştırışması... Var olan sevgidir, korku ise sevginin olmaması halidir. Onu var eden şey bizim sevgisizliğimizdir. O halde içindeki korkuyu sevgi ışığı ile aydınlatırsan ve onu da sahiplenirsen artık kutupluluk yaratmana gerek kalmaz.
Tabi renkler ve zevkler değişir. Ama güzelliğin verdiği his değişmez. Bu da hafiflik hissidir.
Sende olumlu duygular uyandıran şey güzeldir.
Bu nedenledir ki benim sanatım güzelliği temsil eder, sezgiseldir, sezgisel olan zaten sevgi kaynağından gelir.
Ahsen Küçükçalık
30.03.2022